siz koyun başlığı

selam. okuyacağını sanmıyorum o yüzden rahat rahat yazabilirim. şu bilgisayarı elime alana kadar ne kadar dolu oluyor içim diyorum ki boşaltayım dökeyim içimde ne varsa hiç değilse rahatlarım sonra elim alıyorum tek bir cümle yazmak istiyorum sana SENİ ÇOK ÖZLEDİM. daha önce hiç bir cümle bu kadar net keskin şekilde özetlememişti duygularımı halimi ama hayır yazmam lazım yazarsam içimi susturabilirim. afilli cümleler kuramıyorum kurmak içinde kendimi zorlamak istemiyorum kendimi zaten yeterince yorgun hissediyorum. bugün sana bir kaç şey sormak istiyorum. ben panda görsem gözlerim dolarken sen hiç mi özlemiyorsun ya hiç mi aklına gelmiyorum geliyorsam da nasıl yaşıyorsun ben istiyorum sen de istiyorsan neden hala ayrıyız bu kötülüğü bize neden yapıyorsun senle geçireceğimiz en güzel günler boşa geçiyor seni bu kadar özlemişken aynı şehirde olup görüşememek ne acı zaman zaman aklıma geliyorsun geçirdiğimiz günler senden duyduğum tek bir cümle bile aklıma geliyor bazen diyorum ki hiç kimse alinin beni sevdiği kadar sevemezmiş ben bilmedim kıymetini ! sonra diyorum ki kızım sen şu an kendi kendine konuşuyorsan yanında o yoksa demek ki sandığın gibi sevmemiş sen büyütüyorsun kendin acı çekmek istiyorsun evet belki de öyle belki de ben acı çekmek istiyorum onu aklımdan illa ki çıkartmayan benim belki de ne sebepten olursa olsun ben bu evreleri geçirmekten mutluyum çünkü yaşayayım ki acıyı iliklerime kadar sonraya yaşayacak bir şey kalmasın acımı ertelersem bastırırım bastırırsam daha çok üzülürüm şimdi bana düşen acıyı çekiyorum işte bu arada gördüm eski flörtüne döndüğünü..

BEN SANA ADAM OLAMAZSIN DEDİM

Bugün sizinle heba olan bilmem kaç nesilden konuşmak istiyorum. Olaylara kendi penceremden bakınca acaba ilkel dönemde kalsaydık yani ”gelişim ve değişim” kavramları hayatımızda olmasaydı daha mı iyi olurduk diye soruyorum. Bilemiyorum.. Eğer bilebilseydim Aborjin kabilelerin mutluluğu hakkında da bir kaç bir şey söyleyebilirdim sanırım. Hayatımıza değişim ve gelişim geldikten sonra rekabeti büyümeyi hırsı da getirdi. Karşımıza bu yeni karışımlarla yeni bir dünya ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu yeni dünyanın insanlara bazı şartları vardı. Mesela yüksek öğrenimini tamamlamak kariyer yapmak. Bu şartı elbette kabul etmeliydik çünkü hiç bir insan toplumun dışına itilmeyi istemez geride kalmayı ise asla..İşte bu amaçlarla bilmem kaç yıldır bilmem kaç neslimiz okula gidiyor okulda ki eğitimin kalitesi, öğrenciye ne kattığı sorgulanmıyor çünkü önemli olan bireyin kendisini geliştirmesi eğitmesi değil ezbere dayalı eğitimle yorumlama düşünme tartışma yetilerimizi unutarak bir diploma almamız. Bu diplomayı kullanarak kendimizi buna sahip olmayanlardan üstün daha fazlasına sahip olanlardan ise alçakta görürüz. Öyle ki o diplomaya sahip olduğumuz için insani duygularımız olmasa da olur deriz ve varsa tüm insani duygularımızı yok ederiz. Benim diplomam var düşünemesem de üretemesem de insani ahlaki duygularımı yok etse de o diploma benim diplomamdır ! Yani arkadaşlar demem o ki okumak marifet değil insanın üretebilmesi yorumlayabilmesi ve en önemlisi ahlaki değerlere toplumun değerlerine saygı duyması insan olduğunu unutmaması marifet. Aramızda elbette hem yeni dünyanın şartlarını yerine getiren hemde kendi benliğinin şartlarını yerine getiren arkadaşlar vardır öyle arkadaşlara ne mutlu. Lakin kendini unutup bir kağıt parçasını yücelten gençlerimiz işte böyle yüzyıllardır heba oldu.

Kafka bile böyle dönüşüm yaşamamıştır !

Hepimiz hayatımızın bir döneminde kişisel gelişim kitapları okumuş kitabı bitirir bitirmez kendimizi super man olarak görüp oturduğumuz koltuktan dünyayı kurtaracakmışıyız gibi kalkıp en fazla mutfağa gidip çay koyup plan yapmakla kalmışızdır. Plan yaparız ve biter. Hırslanırız ve geçer. İşte bende sanıyorum ki bu blog u öyle bir zamanda açtım ki bir hırsla 1 2 yazı girmişim sonra aylarca aklımın köşesine bile gelmemiş. Birde hakkım varmış gibi istatistiklere falan bakıyorum koca yılda 1 kişi uğramış oda yazık garibim köyünden ünlü olmak için kaçan ama maalesef kötü yola düşen biri gibi düşmüş benim siteye. Sitede tam anlamıyla aylarca in cin top oynamış ve tek takipçim var oda kim biliyor musunuz ? Sanırım kendim. Evet. Kendim. Burada kendime dağları deldim tek başıma şarkısını armağan ediyorum zira şuanda bir Nil bir Özlem Tekin çıkabilir içimden.Bundan sonra buraya gerekli özeni göstermeye karar verdim çünkü hiç kimse okumasa da buraya bir şeyler yazmanın bana katkısı olacağını düşünüyorum. Merak etmeyin kişisel gelişim kitabı okumadım 😀

Kız ve Çöpçü

1.gün                                                                                                                                                           Güneş, sabah okula gitmek için hazırlandı ve evden çıkmadan odasının camından perdelere sığınarak dışarı baktı. çöpçünün onu bekleyip beklemediğine korku dolu gözlerle baktı.oh! kimse yoktu.Okul çıkışı kalbinde fazlasıyla yeri olan bir arkadaşıyla dolaşırken birden karşısına çöpçü çıktı. Arkadaşına daha önce çöpçünün onu takip ettiğinden göz tacizine maruz kaldığından bahsetmemişti gerçi kime bahsetmişti ki zaten…çöpçü yanlarına yaklaştı Güneş dondu arkadaşı şaşkın..çöpçü, arkadaşını kenara çekti ve seni bir daha bu kızın yanında görmeyeceğim diyerek elindeki kancaya benzeyen aleti ona doğru salladı.Güneş korku dolu gözlerle bakarken arkadaşının kalbinde de kendi yerinin fazlasıyla olduğunu gördü.Çünkü arkadaşı kaçmadı,korkmadı yalnızca durdu,sustu ve gitti.                       2.gün                                                                                                                                                                     Güneş,her sabah olduğu gibi bu sabahta çevreyi kontrol ederek çıkmıştı dışarı fakat zaten dünde kontrol etmemiş miydi? aklından dün olanları silemez iken okul saati bitti. O gün dershanesi vardı. Çöpçü hala görünürlerde yoktu o kadar korkmuştu ki içi rahatlayamıyordu bile.Kantine çıktı,arkadaşlarıyla olmak ona iyi gelebilirdi. Ve o,çöpçü.Kantinde masada oturmuş arkadaşlarıyla konuşuyordu.Ne konuşabilirdi ki. Güneş hemen dershaneyi terk etti. Her şey giderek kötüye gidiyordu.Korkuyordu.                                   3.gün                                                                                                                                                                     Evet, bu sabahta etraf temizdi fakat o görünürlerde olmasa bile mutlaka bir yerden çıkacağını biliyordu ve öyle de oldu. Güneş eve giderken arkasından gelen çöp arabasının sesini ve ayak seslerini duyabiliyordu. İçinden bildiği tüm duaları ediyordu bir an önce eve girmek için adımlarını olabildiğince hızlı atmaya çalışıyordu ki arkadan bir ses Güneş, 1 dk bakar mısın ? Güneş adımlarını hızlandırdı ve yine aynı ses aynı sözcükler üstelik bu sefer çöpçü tam karşısındaydı. Çöpçü ondan buluşma randevusu istedi güya kendisinin ona anlatacakları varmış. Güneş duyduklarına inanamıyordu kendi söylediklerine ise hiç inanamayacaktı. Evet, Güneş kabul etmişti. Bu kabul ediş bile bilincinin o an onu terkettiğinin kanıtıydı. O o an yalnızca içinde bulunduğu durumdan kurtulmanın peşindeydi. Yaşadıkları şöyle dursun birileri görürse ne derdi daha ailesine bile söyleyememişti ki korkudan.                                                                                                                           4.gün                                                                                                                                                                     Güneş artık etrafa bakmıyordu çünkü sabah görmese akşam mutlaka görüyordu. Kendi kendine bu durumu uyanık halde kabus görmek olarak tanımlıyordu.Her gün evden çıkarken tek temennisi o gün kabus görmemekti. Artık kafasını sürekli nasıl kurtulacağını düşünmekle meşgul ediyordu.Bir okul çıkışı daha. O gün Güneş daha temkinli davranmaya çalıştı arkadaşını da yanına alarak okulun arka kapısından çıktı. Aman Allah’ım, arka kapıdan çıkmasına rağmen nasıl bulmuştu yine onu.Çöpçü Güneşin buluşma teklifini kabul etmesinden cesaret almış olacak ki arkadaşlarının yanında onun yanına geldi ve Güneşin kolunu sıktı hani bana söz vermiştin buluşacaktık dedi herkes onlara bakıyordu.Bu Güneşin son damlası idi artık kaçacak korkacak ne hali ne de yüreği kalmıştı.Ağlamaya başladı.Çevredekiler olayı okul müdürüne anlattılar ve öğretmenleri gelip Güneşi kurtardı Güneş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu belkide ağlayarak atıyordu onca günün yükünü. Polisler geldi. Adam kaçtı. Ailesine haber verildi.Herkes başında toplandı. İşte olay açığa çıkmıştı.

Huzur

Güzel bir eylül akşamında sahilde yürürken hafif , ılık bir rüzgar eser ve bu rüzgar tenini hoşnut eder ya bugünlerde hayatım öyle. panda bambu ormanlarıyla dolu kalbime yani yuvasına geri döndü. şimdi size barışma serüvenimizi anlatmak istemiyorum. onun benimle barışmak için verdiği uğraşları birilerine anlatınca günlere katılıp kolundaki altınları şıngırdatarak sonradan görme tavrıyla hava atmaya çalışan kadınlar gibi hissediyorum.şimdi size güzel şeylerden , o ılık rüzgarın bende uyandırdığı hislerden bahsetmek istiyorum.bugün onu izledim beni güldürmek için neler yaptığına baktım aslında o an onu dinlemiyordum o an onu diğer eskilerimle kıyasladım hangisi beni böyle sevdi hangisi benim duygularıma bu kadar önem verdi. o farklıydı onun değerini bilmeliydim. hayranlık ve sevgi dolu gözlerle izledim onu sonra sarıldım biliyorum bunlar sıradan belki basit fakat ben basit şeylerden de müthiş güzellikler çıktığına inanıyorum. onu izledim ve ona sarıldım bu kadar basit bu kadar güzel.bazı ilişkilerde kavgalar araya soğukluk bazılarında ise özlem katar; kavganın özlem kattığı bir ilişki yaşadığım için çok mutluyum. affetmek bir şans daha vermek bazen iyi bir fikir olabiliyormuş. polyannacılık oynamak istemem ama bu kavga olmasaydı panda hatasının nerede olduğunu belki anlayamayacak ve hata kendini tekrarlayacak belki bir kartopu gibi büyüyüp karşımıza daha büyük bir sorun olarak çıkacaktı ama neyse ki biz o gün kavga ettik avazımız çıktığı kadar hallettik sorunumuzu. eğer onu seviyorsanız ve bir şansı daha hakkettiğini düşünüyorsanız beklemeyin. rüzgarı istediğiniz gibi estirmek  sizin elinizde.

Kulak memesi kıvamı

2 gün bazen sanıldığından da uzun sürebiliyormuş. sadece 2 gün ayrı kaldık 3. gün pişmanlık belirtileri gördüm onda. evet panda pişman olmuştu fakat ben sevinemedim çünkü o kadar çok kırılmıştım ki ne sanıyordu hemen sarılacağımı mı yanılıyordu. bu sefer kolay olmayacaktı ben onun oyuncağı değildim her kavgada kırsın döksün iki mesajla barışalım.sustum o yazdı ben sustum ben sustum da beynim susmadı fakirliğin gözü kör olsun hattım faturadan dolayı kapalıydı yani istesem de cevap veremezdim.inanın hattımın kapalı olduğuna sevineceğim aklımın ucundan geçmezdi.annemin deyimiyle kendini ağırdan satmak bu oluyor herhalde :). neyse ister istemez ağırdan sattım kendimi. sonuçta gelebilir çıkabilir karşıma gerçekten pişmansa. ve aradı ve konuştuk ve mutsuz son. saatlerce evimin önünde bekledi tıpkı Tarık Akanın Gülşen Bubikoğlunu beklediği gibi 😀 sonra annem çakma Tarık Akana kıyamaz ve git konuş kızım der ve konuşulur. tahmin edersiniz suçlamalar gözyaşları pişmanlıklar ve içten gelen aşk.. aşk o an fışkırır içinizden ama gururunuzla birlikte olmak istersiniz o gözyaşı dökerken üzgün gözlerle bakarken sadece susarsınız evet bu zor. ertesi gün işyerimize bir demet gül evet belki gül çiçek bunları bayağı basit bulanınız vardır ama size küçük bir sır bu benim hayatımda ki 2. çiçeğim ve bir sır daha 1. de panda almıştı 🙂 insanın kalbi daha hızlı atıyor tabi birde tüm çalışanların müşterilerin önünde gelen hediyenin de havası ayrı bir güzel oluyor.tüm gün neredeyse beraberdik ama küs olarak yanlış olmasın ! konuştuk uzun uzun bu ilişkiden beklentilerimizi konuştuk öyle anlar geldi ki sarılmak istedim kokusunu içime iyice çekmek istedim ama bay gurur müsaade etmedi. en sevdiğim yemeği en sevdiğim içeceği içtik oh hayat bana güzel be ! ne yani değerimizin anlaşılması için küsmek mi lazım insan yanındakilerinin değerini her an bilmeli bakın 2 sn.bile geri gelmiyor zaman yani dostlar bugün rüzgar bize hafif hafif esmeye başladı umarım devamı gelir.

Ayrılık

sıcak yaz günlerinde balkonda otururken aniden eser ya ben aşkı ona benzetiyorum o esinti insana büyük bir haz büyük bir yükseliş verir sonra kesilir ve bunalırsınız işte pandayla olan ayrılığımızda böyle oldu. rüzgar tam istediğimiz gibiyken birden durdu sanki panda beni artık sevmiyor istemiyordu zaten hep böyle olmaz mıydı seni yanlış tanımışım seni hiç tanıyamamışım ile biten ilişkiler..halbuki ben böyle bir final hayal etmemiştim herkesin söylediği o klasik cümleyi söylemek içimden gelmedi fakat dilim sussa da beynim bas bas bağırıyordu : seni tanıyamamışım ! bu cümleyi sanırım (bence) muhteşem olan ilişkime yakıştıramadım. lakin yüzüğümü fırlatıp atınca yakıştıramadığım o cümlenin tamda içinde bulunduğumu anlamıştım. ne yani bir insanı 412 gün boyunca tanıyamadım mı yada o onu tanımamı istediği şekilde tanıttı kendi. insan öfkeliyken söyledikleri içinde biriktirip söyleyemedikleridir bence çünkü öfke anında insan kendisini kontrol edemeyebiliyor ve her şey akıp gidiyor bu zamana kadar tüm düşünceleri tüm öfkeleri her şeyi..bu her şeyden benim payıma düşen ise nankör oldu. öyle ki panda 1 cümlesinde 9 defa nankör dedi. hepsi içime işledi ve bende çılgınlar gibi ağladım ağladım bağırdım evet yolun ortasında kimseye aldırış etmeden çünkü biliyordum eğer bugün şimdi yapmazsam ne zaman içimdeki siniri üzüntüyü kusacağım ona. o an tüm sinirimi atıp  rahatlamak istedim o nankör dedikçe çimde sa çıktı birden ve onun nasibine düşende terkedilmek oldu ve ayrıldık işte rüzgarımız sıcak yaz gününde böylece durdu. olayı daha anlaşılır kılmak istersek başa saralım. bana söz verdiği akşam arkadaşlarıyla buluşması gerekti bu durum daha öncedende tekerrür edince gururuma dokundu ve bu durumdan rahatsız olduğumu dile getirdim başlarda altlardan aldıysada dakikalar sonra kendimi kavga ederken buldum. ve çekti gitti. kavganın ortasında beni bir başıma bırakarak çekti gitti. bunu kaldıramadım hemen bir hamlede ben yapmalıydım ve öne geçmeliydim şimdi düşünüyorum e bu yahu satranç mı. neyse sıradaki hamlem ayrılmak oldu. biliyo musunuz onun hamlesi daha büyüktü. sustu. sustu ve gitti kaldıramadım birşeyler yapmalıydım çıldırıcam yoksa. yüzüğü çıkardım sinirden yaptığım ilk hareket bu oldu sanırım. ne yapacaktım beni iki defa bırakmasna nasıl müsade edebilirdim tabikide sinirimi içime atmayacaktım hemen gittim peşinden ve yolun ortasında bağıra bağıra bir savaş yaşandı. savaş diyorum çünkü o an yaşananlar aşk olamazdı işte orda yüzük atıldı işte orda ben nankör oldum bu acı vericiydi. onu seviyordum o an bile kokusu burnuma gelse yumuşardım. ama bitti o gitti ben kaldım bakakaldım ağladım sonra sustum sanki kalbimin üstünde 1000 ton ağırlığında bir şey vardı ağlayamıyordum gülemiyordum sadece bakıyordum görmüyordum ama bakıyordum yüzüğü attığımız o yere